KOKU, BEBEK VE HASTA

     Bebek ile ebeveyn arasındaki en güçlü bağlardan biri kokudur. Farklı kokular bu hassas iletişime zarar verebilir; yoğun bir yemek kokusu bile... Anne ve bebek, gözleri kapalı olsa da birbirlerini kokularından tanır. Ancak yoğun bir yemek kokusu varsa ve bebek annesinin kollarında değilse, bu baskın koku annesinin varlığına dair belirsizlik yaratarak bebek için yalnızlık ve güvenlik sorunu doğurabilir. Benzer bir durum, annenin parfüm kullanması halinde de yaşanabilir. Bebeğiniz sebepsiz yere ağlıyorsa, ortamda yoğun bir koku olup olmadığını kontrol etmenizi öneririm. “Anne kokusunu alamamak, bebeği açlıktan daha çok ağlatır” inancındayım. Sürekli ağlayan bebeklere; annesinin kokusunu taşıyan sutyen gibi eşyaların koklatılmasının sakinleşmelerinde yardımcı olduğu bilinmektedir.
     
      Bununla birlikte, annesiyle iletişimi hiç kesilmemiş olsa dahi, evdeki yoğun yemek kokusu bebeğin koklama kapasitesinin üstünde olabileceği için onu rahatsız edip sebepsiz yere ağlatabilir. Sevdiğimiz veya sevmediğimiz kokular sınıflandırmasının, bebeklik döneminde nadir veya aşırı maruz kaldığımız kokularla ilişkili olabileceği kanaatindeyim. Örneğin, gül kokusunu sevmiyorsanız, belki de bunun nedeni bebekken annenizle koku iletişiminizi kesen, sürekli kullandığı gül kokulu parfümü olabilir.
   
     Bebeğin uzun süre yaşadığı konforlu alandan doğumla huzursuz bir şekilde vedalaşması, çabucak anne kucağında mutlulukla sona erer. Ancak prematüre veya hasta doğmuş bebeklerde süreç zorludur. Bu bebekler, gelişimlerini tamamlayana kadar kuvözde kalır ve annelerinden uzak, profesyonel bakım görürler. Varsayımımsa, bu sıkıntılı ve yalnız dönem anne ve hatta baba kokusuyla desteklenirse, yaşam mücadelesindeki başarı oranlarının artacağı yönündedir. Teknik olarak nasıl mümkün olacağını bilmiyorum, ancak belki bir separatörle kuvöz içinde ek bir steril ortam sağlanarak, koku güvenli şekilde bebeğe iletilebilir. 
    
     Benzer bir yöntemle, komadaki hastayla kopan iletişimin de kokuyla yeniden kurulabileceği görüşündeyim. Koku, beynin limbik sistemine direkt ulaştığından, hasta tepki verebilir ve belki tepkiler artırılarak iletişim sağlanabilir. Bunları ölçebilen teknolojik cihazlar günümüzde mevcut. İlk önerim, yakınlarının saçlarını koklatmaktır. Açken, sevdiği yemekler ve çevresindekilerin parfümleri de muhakkak denenmelidir. Eğer makinede bir tepki yakalanırsa, koklatma frekansları yükseltilebilir. Kadim bir gelenek olan hastalara çiçek götürmenin ilk amacının görsel, yani odayı güzelleştirmek değil de kokularının gücünden faydalanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle baktığımızda, eski bir yöntemi teknolojiyle birleştirmiş oluyoruz.

En Güzel Koku ve Seçimi

KOKU, BEBEK VE HASTA

     Bebek ile ebeveyn arasındaki en güçlü bağlardan biri kokudur. Farklı kokular bu hassas iletişime zarar verebilir; yoğun bir yemek kokusu bile... Anne ve bebek, gözleri kapalı olsa da birbirlerini kokularından tanır. Ancak yoğun bir yemek kokusu varsa ve bebek annesinin kollarında değilse, bu baskın koku annesinin varlığına dair belirsizlik yaratarak bebek için yalnızlık ve güvenlik sorunu doğurabilir. Benzer bir durum, annenin parfüm kullanması halinde de yaşanabilir. Bebeğiniz sebepsiz yere ağlıyorsa, ortamda yoğun bir koku olup olmadığını kontrol etmenizi öneririm. “Anne kokusunu alamamak, bebeği açlıktan daha çok ağlatır” inancındayım. Sürekli ağlayan bebeklere; annesinin kokusunu taşıyan sutyen gibi eşyaların koklatılmasının sakinleşmelerinde yardımcı olduğu bilinmektedir.
     
      Bununla birlikte, annesiyle iletişimi hiç kesilmemiş olsa dahi, evdeki yoğun yemek kokusu bebeğin koklama kapasitesinin üstünde olabileceği için onu rahatsız edip sebepsiz yere ağlatabilir. Sevdiğimiz veya sevmediğimiz kokular sınıflandırmasının, bebeklik döneminde nadir veya aşırı maruz kaldığımız kokularla ilişkili olabileceği kanaatindeyim. Örneğin, gül kokusunu sevmiyorsanız, belki de bunun nedeni bebekken annenizle koku iletişiminizi kesen, sürekli kullandığı gül kokulu parfümü olabilir.
   
     Bebeğin uzun süre yaşadığı konforlu alandan doğumla huzursuz bir şekilde vedalaşması, çabucak anne kucağında mutlulukla sona erer. Ancak prematüre veya hasta doğmuş bebeklerde süreç zorludur. Bu bebekler, gelişimlerini tamamlayana kadar kuvözde kalır ve annelerinden uzak, profesyonel bakım görürler. Varsayımımsa, bu sıkıntılı ve yalnız dönem anne ve hatta baba kokusuyla desteklenirse, yaşam mücadelesindeki başarı oranlarının artacağı yönündedir. Teknik olarak nasıl mümkün olacağını bilmiyorum, ancak belki bir separatörle kuvöz içinde ek bir steril ortam sağlanarak, koku güvenli şekilde bebeğe iletilebilir. 
    
     Benzer bir yöntemle, komadaki hastayla kopan iletişimin de kokuyla yeniden kurulabileceği görüşündeyim. Koku, beynin limbik sistemine direkt ulaştığından, hasta tepki verebilir ve belki tepkiler artırılarak iletişim sağlanabilir. Bunları ölçebilen teknolojik cihazlar günümüzde mevcut. İlk önerim, yakınlarının saçlarını koklatmaktır. Açken, sevdiği yemekler ve çevresindekilerin parfümleri de muhakkak denenmelidir. Eğer makinede bir tepki yakalanırsa, koklatma frekansları yükseltilebilir. Kadim bir gelenek olan hastalara çiçek götürmenin ilk amacının görsel, yani odayı güzelleştirmek değil de kokularının gücünden faydalanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle baktığımızda, eski bir yöntemi teknolojiyle birleştirmiş oluyoruz.

En Güzel Koku ve Seçimi

Siteden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak, çerez politikasını kabul etmiş sayılırsınız.

Kabul